
Bakü, 28 Şubat 2020 – Newtimes.az
Her yıl düzenlenen Münih Güvenlik Konferansı bu sene Güney Kafkasya açısından son derece önemli bir oturumun organizasyonunu 15 Şubat 2020 tarihinde gerçekleştirdi. Şöyle ki, 56. Münih Güvenlik Konferansı kapsamında Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ve Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Azerbaycan`ın Ermenistan tarafından işgal edilen Dağlık Karabağ ve çevre bölgeleri ile ilgili sorunu konu alan özel bir oturumda bir araya gelerek 30 seneye yakın bir süredir devam eden problemi ilk defa uluslararası kamuoyu önünde yüz yüze tartıştılar. Ermenistan`ın yazar, yorumcu ve diplomasi uzmanları da dahil olmak üzere hemen hemen herkes, oturum süresince devlet adamlığı, savunulan tezlerin dayanağı ve tutarlılığı, beden dili ve akıcı İngilizce açısından Cumhurbaşkanı İlham Aliyev`in N. Paşinyan üzerinde ezici üstünlüğünü teyit etti. Aslında bu haklı üstünlük sadece Paşinyan üzerinde değil, işgalci ve yapay bir devletin dış politikasının çok zor olan savunuculuğu üzerinde idi. Malum olduğu üzere işgalciliği, dolayısıyla da haksızlığı akıl, mantık ve bilgi ile uluslararası kamuoyu önünde savunmak imkansızdır.
Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, buna benzer açık oturumun yıllar önce Davos`ta Ermenistan`ın bir önceki Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan ile düzenlendiğini fakat Sarkisyan`ın son anda vazgeçtiğini belirterek konuşmasına başladı. İ. Aliyev, Dağlık Karabağ sorununu anlamak için onun tarihi arka planını anlamanın şart olduğunu ifade ederek, Ermenistan tarafından işgal edilmiş toprakların tarihi gerçekler ışığında Azerbaycan`ın bir parçası olduğu; günümüz Ermenistanı`nın Azerbaycan`a ait topraklar üzerinde kurulduğu ve Ermenistan`ın son 30 sene zarfında modern dünyanın gözleri önünde Azerbaycanlılara karşı etnik temizleme siyaseti yürüttüğüne dair fikirleri kaynak ve dayanakları ile birlikte dile getirdi.
Ermenistan Başbakanı N. Paşinyan ise konuşmasında milattan önce Tigran Krallığı isminde Büyük Ermenistan İmparatorluğu olduğu ve o dönemde bölgede Gürcü ve Ermeniler dışında hiçbir milletin olmadığı fikrini dile getirmiş; 1992 yılı 26 Şubat tarihinde gerçekleştirilmiş Hocalı Katliamı`nı Azerbaycan`ın kendisinin yaptığını iddia etmiş ve bu fikrini dönemin Azerbaycan Cumhurbaşkanı Ayaz Mutallibov`un Rusya`nın Argumenti i Faktı isimli gazetesine verdiği röportajına dayandırdığını belirtmiş; BM Güvenlik Konseyi`nin Dağlık Karabağ sorunuyla ilgili kabul ettiği bağlayıcı kararları (822, 853, 874, 884) çarpıtarak yorumlamış; SSCB`nin dağılma sürecinde Azerbaycan ve diğer birlik cumhuriyetleri gibi Dağlık Karabağ`ın da bağımsızlığını ilan etme hakkının olduğunu iddia etmiş; Dağlık Karabağ`ı temsil etmediğini ve sorunun Azerbaycan ile Dağlık Karabağ arasında olduğunu, dolayısıyla da yürütülen barış görüşmelerinde Dağlık Karabağ`ın da Taraf olması gerektiği fikrini dile getirmiş ve bunu Azerbaycan`ın 1992 ve 1994 tarihli iki belgeye imza atarak kabul ettiğini iddia etmiş; Ermenistan`da kansız bir devrim ile iktidara geldiğini, ülke içi ve bölgesel sorunlarla ilgili olarak mini ve makro devrimlerin gerekliliğini sık-sık dile getirmiştir.
İlk önce belirtmek gerekir ki, N. Paşinyan`ın dile getirdiği ezlerin yanlışlığı uluslararası yazın, büyük konferans ve panellerde daha önce defalarca kanıtlanmış ve bu fikirlerin tamamı çürütülmüştür. Hatta bu fikirlerin savunuculuğu tarih ve hukuk bilgisizliği olarak defalarca yorumlanmış ve kayıtlara geçmiştir. Paşinyan`ın Münih Güvenlik Konferansı gibi önemli bir platformda bu yanlışların savunuculuğunu sürdürmesi ülkesinin iç siyasetine yönelik hamleler olarak değerlendirilebilir. Malum olduğu üzere Paşinyan Hükümeti icraatlarında parlamento ve yargı "engelini'' devre dışı bırakmak amacıyla Anayasa`nın değiştirilmesi için 5 Nisan tarihinde Ermenistan`da referandum yapılması yönünde karar almıştır. Bundan dolayı onun asılsız, çelişkili tez ve söylemleri, Cumhurbaşkanı Aliyev`i her defa konuşmasına başlarken sık sık "buraya gerçekleri söylemek için geldik'' demek zorunda bıraktı. Aslında sadece Paşinyan değil, bu haksızlık, yanlış ve işgalin daha önceki savunucuları S. Sarkisyan ve R. Koçaryan da çürütülmüş fikirlerin savunuculuğunu yaptıklarını çok iyi biliyorlardı. Uluslararası İlişkiler tarihine baktığımızda işgalci ve haksız taraf her zaman statükonun devamını arzulamış ve zaman kazanma eğiliminde olmuştur. Hiç kimse, savaşı ulusal politikanın bir aracı olmaktan çıkarmayı amaçlayan 1928 tarihli Briand-Kellog Paktı`ndan, BM Antlaşması`ndan ve daha sonraki çok sayıda önemli uluslararası belgelerden Ermenistan tarafının haberi olmadığını söyleyemez.
Paşinyan`ın panelde dile getirdiği tezlere gelecek olursak, onun 1992 senesinde modern dünyanın gözleri önünde yapılmış ve büyük bir uluslararası hukuk cinayeti olduğu Human Rights Watch, Memorial İnsan Hakları Merkezi gibi çok sayıda uluslararası örgütlerce kanıtlanmış Hocalı Katliamı`nı önemsizleştirmeye çalışması, lakin 2000 yıl önce "Büyük Ermenistan İmparatorluğu'' olduğunu iddia etmesi sadece gülünç bir tutum ve kendisine yaptığı bir saygısızlıktır. Hiç olmazsa Paşinyan`ın panelde, Serj Sarkisyan`ın ve Zori Balayan`ın Hocalı Katliam`ı ile ilgili itiraf nitelikli açıklamalarından çekinmesi gerekmekte idi. Ermenistan Başbakanı`nın, dönemin Azerbaycan Cumhurbaşkanı Ayaz Mutallibov`un Hocalı Katliamı ile ilgili Rusya`nın Argumenti i Faktı isimli gazetesine verdiği röportajına yalan atıfta bulunması ise ayrı bir talihsizliktir. Çünkü Cumhurbaşkanı İ. Aliyev`in de panelde belirttiği gibi, Ayaz Mutallibov hayattadır ve daha önce Ermenistan tarafından ileri sürülen bu fikirler defalarca onun tarafından yalanlanmıştır. Bunun tekrarı niye? Bu tekrarlama, zaman kazanma için değilse ne içindir?
İşgal edilmiş Azerbaycan toprakları ile ilgili BM Güvenlik Konseyi kararları hususunda eminlikle denilebilir ki, bağlayıcı nitelikli dört kararın her biri açık bir şekilde işgal edilen bölgenin Azerbaycan`a ait olduğunu teyit etmekte ve işgalin kayıtsız şartsız derhal sonlandırılmasını talep etmektedir. Kararın kabul edildiği tarihte söz konusu işgal edilmiş bölgede Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri mensupları ve Azerbaycan vatandaşları bulunmadığına göre (veya çıkartıldığına göre) ve işgalci güçlerin %85`inin Ermenistan vatandaşı olan asker ve kişilerden oluşturulmuş birlikler olduğuna göre Dağlık Karabağ ve çevre bölgelerini işgal eden güçler hangi devlete ait? İşgal edilmiş Azerbaycan topraklarında ölen Ermeni askerlerinden dolayı Erivan ve Ermenistan`ın diğer bölgelerinde Ermenistan vatandaşı annelerin yıllardan beri gerçekleştirdiği hükümet karşıtı mitinglerin sebebi nedir? İşgal edilmiş Azerbaycan topraklarında Yaratılmış Yapay Hayat`a kıt kaynakları ile hangi devlet nefes vermektedir? AİHM`nin 2015 yılında "Çıragov ve diğerleri Ermenistan`a karşı'' davasında verdiği kararda "işgal edilmiş Azerbaycan topraklarını Ermenistan Silahlı Kuvvetleri kontrol ediyor, Ermenistan Hükümeti bütün hak ihlallerinden sorumludur'' ifadesi ne anlama geliyor? BM Genel Kurulu dahil çok sayıda uluslararası örgütün Azerbaycan topraklarının işgalini Ermenistan`ın gerçekleştirdiğini teyit etmesi doğrultusunda kararları yeterli değil mi?
Yürütülen barış görüşmelerinde Dağlık Karabağ`ın da Taraf olarak kabul edilmesi ve Azerbaycan`ın işgal edilen söz konusu bölgesinin sözde "bağımsızlığı'' ile ilgili şu hususları belirtmekte fayda var: 1- Dağlık Karabağ`ın Azerbaycan SSC dahilinde özerk vilayet statüsü SSCB`nin 1936 yılı ve 1977 yılı Anayasa`larında tespit edilmiştir. (Daha öncesinde 5 Temmuz 1921 tarihinde Rusya Komünist Partisi Kafkasya Bürosu, Dağlık Karabağ`ın Azerbaycan SSC terkibinde kalmay devam etmesi (retain) doğrultusunda karar kabul etmiştir.) Söz konusu Anayasa`yagöre birlik üyesi bir ülkenin sınırları onun rızası dışında değiştirilemezdi. Ayrıca, SSCB Yüksek Sovyeti (Parlamento) Dağlık Karabağ`da Ermenistan destekli ayrılıkçı girişim ve faaliyetlerin yasal olmadığı ve kabul edilemezliği ile ilgili karar kabul etmiştir. 2- SSCB dağıldıktan sonra Azerbaycan BM`ye üye olurken SSCB dönemindeki sınırları ile, uluslararası hukukun Uti Possidetis ilkesi ışığında bütün dünya devletleri tarafından tanınarak üye olmuştur. 3- SSCB Anayasası ve ilgili kanunlar birlik üyesi devletlere birlikten ayrılma hakkı tanımakta idi. Lakin hiç bir yasal mevzuat birlik üyesi devletin bir bölgesi veya birimine bu hakkı tanımamakta idi. Dolayısıyla Azerbaycan SSC yasal haklarını kullanarak bir bütün olarak bağımsızlığını ilan etti. 4-Bağımsız Devletler Topluluğu`nun amaç ve prensiplerine dair 21 Aralık 1991 tarihli Almatı Beyannamesi`ni imzalayan 11 devlet arasında Azerbaycan ve Ermenistan da vardı. Söz konusu belge doğrultusunda SSCB üyesi bütün devletler birbirinin toprak bütünlüğüne saygı göstermeyi ve mevcut sınırların değiştirilmesi yönünde herhangi bir girişimde bulunmamayı taahhüt ediyorlardı. 5-Paşinyan`ın atıfta bulunduğu 1992 yılına ait belge Helsinki`de imzalanmış ve Dağlık Karabağ topluluğunun (hem Azerbaycanlı, hem de Ermeni toplulukları) gelecekte işgalin sonlandırılması doğrultusunda ilerlemeyi müteakiben barış görüşmelerinde yer alabileceğini beyan etmiş, diğer1994 yılına ait belge ise uluslararası anlaşmalar hukuku açısından bir Anlaşma (agreement) değil, Râzılık (consent) idi. Şöyle ki, söz konusu belge ateşkesle ilgili hiçbir hukuki bağlayıcılığı olmayan siyasi müracaat veya barışa çağrı niteliği taşımaktaydı ve Rusya Dışişleri Bakanlığı`na gönderilmişti. Dolayısıyla bu belgeye dayanarak Azerbaycan tarafının Dağlık Karabağ`ı, işgalin sonlandırılması doğrultusunda herhangi bir adım olmaksızın Taraf olarak tanıdığını beyan etmek en yumuşak ifade ile hukuk bilgisizliğidir. Ayrıca panelde İ. Aliyev`in de belirttiği gibi, Ermenistan`ın işgali sonlandırması, işgal edilmiş bölgelerin finanse edilmesini durdurması, bir milyondan fazla Azerbaycanlı Kaçkın`ın kendi topraklarına geri dönmesinden sonra elbette Dağlık Karabağ iki toplumlu bir bütün olarak barış görüşmelerine katılabilir.
N. Paşinyan`ın iktidara geldiği günden beri çelişkili duruş, tutum ve söylemleri bölge siyaseti ile ilgilenen herkese malumdur. Mesela devamlı barıştan ve halk diplomasisinden bahsetmesi ve "Dağlık Karabağ Ermenistandır'', "toprakların geri verilmesi söz konusu bile olamaz'' ifadelerini kullanması sadece bazı örneklerdir. Buna benzer çelişkiler panelde de gözlemlenmiştir. Şöyle ki, Dağlık Karabağ sorunu ile Ermenistan`ın ilgisinin az olduğuna yönelik ifadelerinin ardından oğlunun Dağlık Karabağ`da askerlik yaptığını söylemesi yine kendisine yaptığı bir saygısızlıktır denilebilir. Bu çelişki durumu panel süresince Paşinyan`ın beden diline yansımış ve heyecan ile sık sık sürç-i lisan etmesine sebep olmuştur. Hatta Paşinyan`ın yarattığı "anlamazuk'' durumu, İ. Aliev`i gerçekleri her seviyeden insanın anlayabileceği şekilde izah etmek zorunda bırakmıştır. Cumhurbaşkanı Aliyev, "Eğer Dağlık Karabağ Ermenistan`ın tarihi toprağıysa, neden onun tarihi isimli bir başkenti yok? Stepanakert kelimesi Stepan Şaumyan isimli bir bolşevik ile ilgili. Ancak Hankenti ismi Han`ın Kenti demek. Anladınız mı?” ifadelerini kullanmak zorunda kalmıştır.
N. Paşinyan haksız durumunu telafi etmek ve böylece Batı`daki bazı çevrelerin desteğini bulmak amacıyla onların çok hoşlandığı "devrim'' kavramını sık sık kullanmayı yeğlemiştir. Lakin bu girişiminin de başarılı olduğunu söylemek imkansızdır. Çünkü şeklen "hoş'', ancak niteliksel olarak içi boş söylem ve kavramlar rasyonalite kapsamında somutlaştırılamadığı taktirde sahibini gülünç duruma sokmaktadır. Şöyle ki, daha önceki rejimler yanlış politikalarıyla Ermenistan`ı neredeyse bölgeden izole etmişlerdir ve Paşinyan`ı iktidara getiren sebeplerin başında daha önceki liderlerin yanlışlıkları ve başarısızlıklarının dayandığı da bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla iki senedir iktidarda olan"devrim adamı'' Paşinyan`ın, yalanlar üzerine kurulu ve ülkesini ekonomik açıdan stratejik öneme sahip bütün bölgesel projelerin dışında bırakan işgal politikasının savunuculuğunu sürdürmesi kesinlikle anlaşılır değil.
Nitekim, 56. Münih Güvenlik Konferansı kapsamında düzenlenmiş söz konusu panelde, Ermenistan`ın yıllardan beri bulaştırıldığı bu kısır döngü sebebinden ne yazık ki, ağırlıklı olarak geçmiş ve statüko konuşuldu, gelecek ve rasyonalite konuşulamadı. Bundan sonra Paşinyan`ın bu kısır döngüyü ve statükonun kalın duvarlarını yıkarak rasyonel politikalar izleyip izleyemeyeceği ise ayrı bir önemli sorudur.
Dr. Elsevar Salmanov
Macron Fransası ve Doğu Akdeniz siyaseti
Dünya barışı kavramının uluslararası arenadaki mevcut kargaşa içerisinde unutulduğunu ve yerini ne olursa olsun kazanma hırsının aldığını müşahede ediyoruz.
Daha...