
Bakü, 6 Eylül 2019 – Newtimes.az
Avrupa Birliği'nin (AB) Doğu komşularıyla ilişkilerinin derinleşmesine yönelik Doğu Ortaklığı girişiminin 10. yıl dönümü birtakım etkinliklerle kutlandı. Brüksel'de bu konuda AB Zirvesi yapıldı. Batum'daysa üst düzey uluslararası toplantı düzenlendi. Analistler, bu iki toplantının sonuçlarını detaylı analiz ediyor, birtakım ön görülerde bulunuyorlar. Bu bağlamda Güney Kafkasya ülkelerinin Doğu Ortaklığı programına katılımı ve sonuçların analizi ilgi doğurmaktadır. Bazı analistler, program çerçevesinde en çok başarı elde eden ülkenin Gürcistan olduğunu ifade ediyorlar. Aslında, Brüksel de aynı düşünüyor. Ermenistan'la ilgili net bir yaklaşımda bulunmak zor. Ermenistan yönetiminin izlediği ön yargılı politika sonucunda ülkenin Doğu Ortaklığı programında yeri ve rolü netlik kazanadı. Oysa Azerbaycan'la ilgili farklı bir durumun ortaya çıktığı görülüyor. Bakü'nün izlediği bağımsız politika Azerbaycan'ın, Doğu Ortaklığı programı'nda kendine münhasır ve kararlı tutumunu onaylıyor.
Başlangıc: AB'nin komşularıyla ilgili politikasının bazı yönleri
Doğu Ortaklığı programının 10. yılını doldurması sıradan bir olay olarak görülmemektedir. AB, stratejik açıdan bu programa büyük önem veriyor. Avrupa Komşuluk Politikası (ENP) çerçevesinde gerçekleştirilmesi gereken önemli projelerin Doğu Ortaklığı'yla doğrudan bağlantısı vardır. İşin ilginç yönü, 2015 yılından itibaren Brüksel, programla ilgili AB'nin güvenlik ve dış politikasının stratejik amaçları bağlamında bir yaklaşım izliyor. Oysa bu husus Doğu Ortaklığı'nın, AB'nin jeopolitik tutumunun güçlenmesi, Avrupa'nın sınırları yakınında istikrarın ve güvenliğin sağlanmasıyla sıkı bir bağlantı oluşturduğunu ifade etmektedir.
Bu tezler doğrultusunda Doğu Ortaklığı'nın 10 yıllık süre zarfında mevcudiyetinin Güney Kafkasya ülkeleriyle ilgili hangi sonuçlar vermesi güncel konular arasında yer alıyor. Analistler, artık bu konuda birtakım yorumlar yapmışlar. Örneğin, Rus politika uzmanı Sergey Markedonov bu sorunun analizini yaptığı bir makale yayınlattı. (Bkz, Сергей Маркедонов. 10 лет Восточного партнерства ЕС: уроки для Азербайджана, Армении и Грузии / "Евразия. Эксперт", 17 iyul 2019. // Sergey Markedonov, 10 let Vostoçnogo partnerstva ES: uroki dlya Azerbaydjana, Armenii i Gruzii / ''Evraziya. Ekspert'', 17 Temmuz 2019). Fakat soruna jeopolitik açıdan daha kapsamlı baktığımızda farklı hususların olduğunu görebiliriz.
2009 yılında Doğu Ortaklığı programı ortaya atıldığında AB'nin sınırötesinde bulunan devletlerde istikrarın sağlanması, reformların ve modernleşmenin gerçekleştirilmesi, güvenliğin temini, özel ekonomik bölgenin oluşturulması, sadeleştirilmiş vize rejiminin uygulanması (sonraki aşamada ortadan kaldırılması) gibi birtakım hedeflere ulaşılması planlanıyordu. Bu hedefler özellikle Azerbaycan, Gürcistan, Ukrayna, Belarus, Moldova ve Ermenistan için ön görülüyordu. Adı geçen ülkelerin uzun bir süre zarfında Rusya'nın etkisi altında oldukları herkesçe bilinmektedir. Bu yüzden Doğu Ortaklığı bir anlamda Rusya-AB ilişkileri bağlamında da değerlendiriliyor.
Doğal olarak Moskova, bu duruma sert tepki verdi. Gerçekten Doğu Ortaklığı konusunda 2009 yılında yapılan Prag ve 2010 yılında düzenlenen Varşova Zirveleri'nde daha ziyade programın uygulanmaya konulması yönünde yeni adımlar ele alınıyor ve Doğu Ortaklığı'yla ilgili ciddi bir değişiklik ön görülmüyordu. Oysa 2013 yılında yapılan Vilnüs Zirvesi'nde durumu kökten değiştiren kararlar alındı. Vilnüs'te Ukrayna ve Ermenistan, asosyatif üyelikle ilgili anlaşmayı imzalamadı. Ayrıca Ermenistan, Rusya'nın egemenliği altında bulunan Avrasya Ekonomik Birliği ve Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü ile yakınlaşma ve sıkı ortaklıkla ilgili politikanın yürütülmesine önem veriyordu. Oysa Azerbaycan, tam bağımsız bir tutum sergileyerek asosyatif üyeliğe olumsuz yaklaşımını ifade etti.
Böylece 2013 yılında Doğu Ortaklığı programı politik açıdan ciddi bir darbe aldı. Programda yer alan devletlere aynı kalıp doğrultusunda bir yaklaşım izlemenin verimli olmadığı anlaşıldı. Bu durumda AB, programda yer alan ortak ülkelere yönelik bireysel yaklaşıma önem vermeye başladı. Bu gelişme genellikle Avrupa Komşuluk Politikası'nın (ENP) yenilenmesi bazında gerçekleşiyordu. Tam da bu dönemden itibaren programa katılan ülkeler arasında jeopolitik açıdan ayrılıkların olduğu görülmeye başladı. Özellikle Ermenistan'la Azerbaycan'ın Doğu ortaklığının mevcut koşulları doğrultusunda bir kuruluşta yer almasının imkansızlığı netlik kazandı. Belarus da farklı bir tutum izlemeye başladı. Ukrayna'nın tutumunda ise farklılığın olduğu daha önceden biliniyordu.
Bu durumda Doğu Ortaklığı programının bütünlüğünden ve amaçları açısından bölünmezliğinden söz etmemiz mümkün mü? Bu sorunun olumlu şekilde cevaplandırılması çok zor. 2015 yılında yapılan Riga Zirvesi de bu tezin doğruluğunu onayladı. Azerbaycan, bağımsız iş birliği paketini hazırladığını açık şekilde beyan etti. Söz konusu belgeler paketinde AB'le stratejik iş birliği daha geniş bağlamda, fakat asosyatif üyelik dışında ön görülüyor. Ayrıca pakette özellile yönetimin geliştirilmesi, enerji güvenliği, vize rejiminin yumuşatılması, ekonomik ve ticari ilişkilerin derinleştirilmesi gibi konulara öncelik tanınması gerektiği ifade edilmiştir. Azerbaycan, belgede bağımsız devletlerin torpak bütünlüğünün ve egemenliğinin sağlanması ve diğer şartlar da ileri sürdü. Sorunların çözümünde toprak bütünlüğü şartının muhakkak gözetilmesi şartı da belgede yerini aldı.
Sonuçta AB, Azerbaycan'ın adil ve haklı tutumunu destekledi. AB'nin kabul ettiği belgelerde sorunların uluslararası hukuk normları çerçevesinde toprak bütünlüğüne saygı esasında çözülmesi gerektiği kaydedilmiştir. Ayrıca 2017 yılında yapılan Brüksel Zirvesi'nde söz konusu madde Ermenistan'ın ciddi itirazlarına rağmen yekun bildiriye dahil edildi. Özellikle kaydetmek gerekir ki Kırım'ın işgaliyle ilgili husus da belgede yer aldı.
Asosyatif üyelik: perde arkasında neler oluyor?
Bu gelişmeler Vilnüs Zirvesi'nin ardından gerek AB'nin dış işler ve güvenlik politikasında, gerekse de Doğu Ortaklığı programının nitelik ve amaçları açısından ciddi değişimlerin yaşandığını gösterdi. Örneğin, AB'nin kuruluş anlaşmasının 49. maddesi - belirli şartları yerine getiren herhangi bir Avrupa ülkesinin AB'ye üye olabilmesi meselesi Vilnüs Zirvesi'nde gündemde yer alan konular arasından çıkartıldı. Bunun yerine asosyatif üyelik konusuna daha fazla öncelik tanındı. Bu Rusya'nın etkisiyle AB'nin, komşularıyla ilişkilerde yeni koşullar doğrultusunda bir yaklaşım izlemeye ilişkin karar aldığının belirtisidir. Asosyatif üyeliye ilişkin anlaşmayı sadece Gürcistan ve Moldova imzaladı. Programın diğer katılımcıları, farklı tutum izlediler. Bu husus 2013 yılında itibaren Doğu Ortaklığı programının dahilen bölündüğü, üyelerin hedefleri arasında öncül konumunu yitirdiği anlamına geliyor. 2015 yılında yapılan Riga Zirvesi'nde Doğu Ortaklığı'nın dört yeni temel istikametinin belirlenmesi de sıradan bir husus değildir. Söz konusu istikametler net olarak ekonominin, yönetimin, ilişkilerin ve toplumların güçlendirilmesinden oluşuyor. 2017 yılında Brüksel'de yapılan Beşinci Doğu Ortaklığı Zirvesi'nde ise bu dört temel istikamet üzere 2020 yılına kadar 20 başlıca hedef belirlendi.
Yeni hedefler toplumsal, iletişimsel, ekonomik, yönetim, altyapı, bilgi alanlarını kapsıyor. Bu AB'ye üyelikle ilgili geri adım atılması anlamına gelmiyor. Sadece AB, bu amaca ulaşmak için programda yer alan ülkelerle çalışma mekanizmasında birtakım güncelleme yaptı. Bu zaman Brüksel, Moskova faktörünü daha derinden, ciddi ve kapsamlı şekilde dikkate almaya başladı. AB Dış İlişkiler Komitesi'nin 2018 yılı için "Genel dış ve güvenlik politikasının yürütülmesine ilişkin yıllık değerlendirme raporu''nda ifade edilen tezler Doğu Ortaklığı'nın yeni hususları açısından ilgi doğurmaktadır. Raporda küresel jeopolitik manzaranın belirsizliği, risklerin, zıtlıkların, beklenmedik gelişmelerin sıklıkla yaşandığı kaydedilmiştir. Bu bağlamda gerek AB dış politikası, gerekse de Doğu Ortaklığı programı çerçevesinde iş birliğinin özellikleri ifade edilmiştir. Ortak ülkelerin güvenliğinin, egemenliğinin, toprak bütünlüğünün sağlanmasının AB için büyük önem arz ediyor olması raporda kendine yer bulmuştur. Aynı zamanda 2020 yılına kadar belirlenen başlıca hedeflerin gerçekleşmesi zaruretine vurgu yapılıyor. Nitekim AB, Doğu Ortaklığı'na şimdiki aşamada daha büyük açıdan ve kapsamlı bir yaklaşım izliyor (Bkz, Annual report on the implementation of the Common Foreign and Security Policy (2018/2097(INI)) // http://www.europarl.europa.eu/doceo/document/A-8-2018-0392_EN.pdf, 26 Kasım 2018).
Böylece, Doğu Ortaklığı programının 10. yıl dönümünde ciddi bir dönüşüm gerçekleşti. Hızla değişen jeopolitik koşulların etkisi altında program AB'nin iç yapışal ve işlevsel dönüşümleri bağlamında yeni içerik ve hedefler edinmeye başlamıştır. Bu çerçevede ortak ülkelerin her biri için bireysel yaklaşım oluşturulmuştur. Özellikle Güney Kafkasya ülkelerinin Doğu Ortaklığı'na katılım seviyelerinde bir farklılık görülmektedir. Bu husus Doğu Ortaklığı programının 10. yıl dönümü dolayısıyla 11-12 Temmuz 2019 tarihte Batum'da düzenlenen uluslararası konferansta açık şekilde tecelli etti.
Konferansta genel anlamda Doğu Ortaklığı programının başarılı olduğuna vurgu yapıldı. Bu bağlamda Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk, "Ortak ülkelerle politik ve ekonomik entegrasyonun sürdürülmesi ve güçlendirilmesi için yeni fırsatlar gözden geçirilecektir. İş birliğinin daha güçlü olması için devletlerin yanı sıra sivil toplumun ve iş dünyasının da desteğine ihtiyaç duyulmaktadır. Doğu Ortaklığı programının başarılı olduğunu günlük yaşam da onaylıyor," şeklinde konuştu. (Bkz: Donald Tusk, Avrupa Birliği Doğu Ortaklığı'na üye ülkelerle iş birliğini derinleştirecek / AZERTAC, 11 Temmuz 2019).
Üç ülkenin tutumu: Azerbaycan'n sunduğu örnek model
Bu ifadelerden Brüksel'in Doğu Ortaklığı programında yer alan ülkelerle ekonomik ilişkilerin yanı sıra politik entegrasyonu da derinleştirmeyi düşündüyü anlaşılıyor. Bu, AB'nin stratejik açıdan genişleme politikasını sürdürme konusunda kararlı olduğu anlamına geliyor. Bunun için AB, sadece devletlerle değil, sivil toplum ve iş dünyası ile de aktif iş birliğine öncelik tanıyor. Bunun 2020 yılına kadar öncelik verilen 20 hedef doğrultusunda uygulanması gerekir.
Bu düşünceler ışığında Azerbaycan Dışişleri Bakan Yardımcısı Mahmut Mammad- Guliyev'in, Batum konferansında yaptığı konuşma sırasında ifade ettiği ''AB'nin Doğu Ortaklığı programının geleceği ve başarısı bölgede istikrar ve barışın sağlanmasına bağlı.'' tezi özellikle önem arz ediyor. Zira Güney Kafkasya ülkelerinin Doğu Ortaklığı programında farklı tutum sergileyişinin temelinde bölgedeki sorunlar yatıyor. Oysa Brüksel bu hususa gerektiği kadar dikkat etmemiştir. Net söylersek, işgalciye gereğinin yapılması için ciddi bir adım atılmamıştır.
Bu durumu programın kabul edilişinin 10. yıl dönümü bağlamında değerlendirdiyimizde az önce kaydedilen Donald Tusk'un iyimser tezi pek ikna edici görünmüyor. Çünkü AB'nin, bu süre zarfında Ermenistan'ı saldırgan tavırlardan vaz geçmesi için ikna edemediğini göz önünde bulundurduğumuzda hangi başarıdan ve ''daha fazla yakınlaşmadan'' söz edebiliriz? Ayrıca konuya AB'nin de öncelik tanıdığı güvenlik sorunu açısından baktığımızda çok sayıda risklerin olduğunu görebiliriz.
Oysa, asıl gerçek Doğu Ortaklığı programında yer alan ülkelerden birisinin diğer bir üye ülkenin toprak bütünlüğünü ihlal etmesinden oluşuyor. AB'nin, bu programla ilgili belirlediği şartlardan birisi üye devletlerin toprak bütünlüğünün sağlanmasıdır. Brüksel, bu paradoksal durumla ilgili henüz bir yorum yapmadı. Kaydetmek gerekir ki Azerbaycan, AB ile iş birliğini daima geliştirmiştir. Azerbaycan, Avrupa'yı Asya'yla birleştiren uluslararası enerji ve ulaşım koridorlarının kavuştuğu bir ülkedir. Doğu-Batı, Güney-Batı ve Kuzey-Güney koridorlarının Güney Kafkasya'da kavuştuğu nokta Azerbaycan'dır. Bunun dışında Azerbaycan, Avrupa'nın enerji güvenliğinde kilit rol oynamasına kesin gözüyle bakılan Güney Gaz Koridoru projesinin de aktif katılımcısı ve girişimcisidir. Ayrıca Azerbaycan'da AB'nin standart ve taleplerine uygun olarak yönetim ve yasal düzen geliştiriliyor, yolsuzlukla mücadele güçlendiriliyor. Net söylersek Azerbaycan, Doğu Ortaklığı programı çerçevesinde edindiği yükümlülükleri gerektiği kadar yerine getiriyor. Fakat daha ileri gitmek için Ermenistan'ın saldırganlığı önlenmelidir. Tam da bu noktada AB'nin pasifliği ve belki de bir anlamda Ermeniler'e destek sağlama arzusu sürece engel oluyor. Böyle bir durumda Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan'ın 10 yıllık tarihi olan Doğu Ortaklığı programında yerinin sorgulanması gerekir?
Markedonov, bu konuda şu sonuca varıyor, ''Güney Kafkasya'nın üç ülkesi de AB'yle iş birliği konusunda farklı tutum sergiliyor. Gürcistan, Brüksel'i toprak bütünlüğü sorununu çözebilme kapasitesine sahip bir güç olarak görüyor. Bölgesel tecrit durumundaki Ermenistan, Rusya'yla stratejik müttefiklikten vazgeçmeksizin ekonomik ilişkilerini çeşitlendirmeyi umuyor. Oysa Azerbaycan, insan hakları konusunda sert yükümlülükler edinmeden başlıca olarak iş modeline yönlenmiştir." (Bkz: a.g.k.).
Bu tezlere yukarıda bahsettiğimiz özellikler bağlamında baktığımızda, üç Güney Kafkasya ülkesinin Doğu Ortaklığı programındaki farklı tutumlarının somut özelliklerini belirleyebiliriz. Brüksel, Gürcistan'ı programın Güney Kafkasya'daki lideri olarak görüyor. AB'ye asosyatif üyeliği bulunan Tiflis, tüm alanlarda Avrupa Birliği'yle yakınlaşmaya ve toprak bütünlüğüyle ilgili sorunu AB aracılığıyla çözmeye çalışıyor. Ancak kaydedilen bu hususların hepsi politik faktörlerdir. AB, Gürcistan'ın toprak bütünlüğünü henüz sağlayamamıştır.
Tusk, Batum'da Doğu Ortaklığı'nın 10. yıl dönümü dolayısıyla yapılan uluslararası konferansta Rusya'yı suçladı. Gerçekten son dönemde AB yetkililerinin konuşmalarında Moskova'ya yönelik ağır suçlamalarda bulunmaları, fakat söz konusu suçlamaların gerçek hayata yansımaması adeta bir geleneğe dönüştü. Nitekim AB, bölgede kendisi için yakın bildiği ülkenin güvenliğini sağlayamıyor. Bu durumda Gürcistan'ın, Doğu Ortaklığı çerçevesinde lider konumundan nasıl söz edilebilir? Bunu belirli koşullarda sadece politik açıdan ifade etmek mümkün olabilir.
Böyle bir ''kararlı tutum''un bağımsız bir devlete nasıl fayda vereceği henüz belli değildir. Özellikle son dönemde Gürcistan'da politik açıdan görülen radikal karşıdurmalar bazında Tiflis'in, Doğu Ortaklığı çerçevesinde faaliyetinin değerlendirileceği olasılığı da artıyor. Aynı zamanda AB'ye asosyatif üyeliğin bulunmasının da Gürcistan'a hangi üstünlükler sağladığı henuz bilinmemektedir. Tüm bu hususlar Gürcistan'ın, Doğu Ortaklığı'nda iştiraki yönünde teorik ve pratik değerlendirmeler arasında belirli zıtlıkların olduğunu gösteriyor.
Oysa Ermenistan bu açıdan daha karışık ve zıt bir durumdadır. 2013 yılında Erivan, AB'ye verdiği sözü tutmadı. Ermenistan, Rusya'nın öncülük yaptığı Avrasya Ekonomik Birliği'ne üye oldu. Dönemin Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, bu adımı ülkenin ulusal güvenliğini sağlamak zaruretiyle ilişkilendirdi. Şimdi Rus analistler kaydediyorlar ki Avrupa, Ermenistan'ın diğer bir ülkenin topraklarını işgal altında tutmasına tahammül etmeyeceği için Erivan'a baskı yaparak Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü tanımağa zorlayacaktı.
Bu husus Ermenistan'ın, jeopolitik tercihini Erivan'ın işgalci politikasına destek ifade eden güçten yana kullandığı anlamına geliyor. Fakat işin ilginç yanı, Erivan'ın yanı sıra Brüksel de Ermenistan'da demokrasinin olmasından söz ediyor. Özellikle Nikol Paşinyan'ın, sokak gösterileri sonucunda yönetimi ele geçirmesinin ardından absürt ''Ermeni demokrasisi'', ''kadim Ermeni devlet yönetiminin demokratik yönleri'' türünden ifadeler kullanılıyor.
Hatta AB'de Güney Kafkasya'da ''Ermeni demokrasisi'' ile ''Gürcü demokrasisi''ni birleştirmek türünden anlamsız bir teze de rastlanıyor. Öncelikle demokrasinin kavimle bir ilgisi bulunmamaktadır. Ayrıca Ermeni veya Gürcü demokrasinin somut belirtileri konusunda kimse kesin bir söylemde bulunamıyor. Böyle asılsız ve saçma bir düşüncenin ne anlama geldiğinin ''bilimsel'' bir açıklaması da olamaz. Bu durumda ''Fransız demokrasisi'', ''İngiliz demokrasisi'', ''Alman demokrasisi'', ''Yunan demokrasisi'' gibi çeşitli ibareleri de kabul etmek gerekir. Hal böyle olunca genel anlamda ''demokrasi ölçüleri'' ifadesi de anlamını kaybetmiş oluyor.
Bu açıdan Ermenistan'da demokrasinin olduğu yönünde laflar etmek ve saldırgan ülkenin Doğu Ortaklığı'nda ''yer almasından'' söz etmek ciddi bir tutumun belirtisi olamaz. Ermenistan, bu programa katılmamakla yetinmiyor, manipülasyonlar ve caydırıcı manevralar yapıyor. 2017 yılında AB'yle Ermenistan arasında derin ve kapsamlı iş birliğine ilişkin anlaşmanın imzalanması sadece imitasyon ve dış görüntüdür. Söz konusu dönemden itibaren iki taraf arasında hiçbir program gerçekleşmemiştir. Fakat buna rağmen iyimser içerikli laflar havada uçuşuyor. Oysa Ermenistan yönetimi, Avrasya Ekonomik Birliği'nin üyesi olarak bu kuruluşun diğer ülkelerle ilişkilerinin ''derinleştirilmesi'' için her yolu deniyor. Nitekim Erivan, yine çıkmaza girmiş bulunuyor; bir taraftan Rusya, diğer taraftansa AB, Ermenistan'ı ateşe itiyor.
Tüm bu hususlar bazında Azerbaycan'ın Doğu Ortaklığı programı çerçevesinde faaliyeti gerçek anlamda örnek niteliktedir. Analistler, Azerbaycan'ın 2013 yılında patlak veren Ukrayna krizi öncesinde ve sonrasında da AB'yle karşılıklı faydaya dayalı iş birliği yönünde politika izlediğini kaydediyorlar. Bu yüzden Rusya ve Batı arasındaki jeopolitik ilişkilerde görülen gerilimlerin Azerbaycan'a hiçbir yönden etkisi bulunmadı. Bu anlamda Azerbaycan'ın, AB'yle iş birliğinin başlıca yönlerini tekrar kararlaştırması ve stratejik iş birliğiyle ilgili yeni anlaşma tasarısının görüşülmesi Doğu Ortaklığı programı çerçevesinde çok önemli bir gelişme olarak görülüyor. Azerbaycan, yapısal iş birliğinin derinleştirilmesi ve yönetimin verimliliğinin artırılması, ekonomik kalkınma ve piyasanın imkanlarının güçlendirilmesi, enerji verimliliği ve diğer istikametlerde iş birliği konusunda AB'yle görüş birliği sergiledi. Bunlar somut ve gerçek hususlardır. Bu hedeflere ulaşılması Azerbaycan'la AB'yi son derece yakınlaştıracaktır. Söz konusu hedeflerle ilgili herhangi bir politik ve ideolojik hususların bulunmaması büyük önem arz ediyor. Çünkü bu husus Azerbaycan'ı jeopolitik oyunların hedef tahtasına dönüştürmüyor. Bu yüzden AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini'nin, ''...petrol ve doğal gaz zengini olan Azerbaycan, AB'yle sıkı ve eşit ilişkilere can atıyor.'' ifadesi büyük ilgi doğurmaktadır.
Böylece Doğu Ortaklığı programının 10 yıllık tarihi üç Güney Kafkasya ülkesinin farklı tutum izlediklerini gözler önüne seriyor. Brüksel'in çıkarları açısından bölgede önde giden ülke olarak görülen Gürcistan, daha kapsamlı izlenim sonucunda sanıldığı kadar da kararlı gözükmüyor. Ermenistan, karmaşık ve belirsiz jeopolitik seçimi nedeniyle iki güç arasında tereddüt içindedir. Bu yüzden de Doğu Ortaklığı yönünde somut bir adım atamamıştır. Oysa Azerbaycan, öncelikle ulusal ve devlet çıkarlarını göz önünde bulundurarak Doğu Ortaklığı çerçevesinde AB ile iş birliğini derinleştiriyor. Bu özelliğiyle Azerbaycan, Doğu Ortaklığı programı açısından da bölgenin en perspektifli ülkesi olarak kabul edilebilir.
Kemal Adıgözelov
Macron Fransası ve Doğu Akdeniz siyaseti
Dünya barışı kavramının uluslararası arenadaki mevcut kargaşa içerisinde unutulduğunu ve yerini ne olursa olsun kazanma hırsının aldığını müşahede ediyoruz.
Daha...