
Bakü, 25 Ekim 2019 – Newtimes.az
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Soçi ziyareti jeopolitik açıdan ciddi önem arz ediyor. Analistler, Putin-Erdoğan görüşmesini birtakım hususlar açısından dünya politikasında güç dengesini değiştirebilecek olay gibi nitelemeye çalışıyorlar. Bu öngörü ilginç bir şekilde doğrulanmış oldu. Soçi'de Putin ve Erdoğan, küresel jeopolitika ve Orta Doğu'nun geleceğiyle ilgili önemli fikir alışverişi yaptılar. Varılan mutabakatın Suriye'de durumun normalleşmesi açısından önemli rol oynayacağı ön görülüyor. Uluslararası kamuoyunun olaya tepkisi bu tezin önemini onaylıyor. ABD ve Avrupa, Soçi mutabakatıyla ilgili olumlu yönden değerlendirmede bulundu. Mutabakatın yükümlülüklerinin yerine getirilmesi durumunda sorunun tamamen ortadan kaldırılabileceği düşünülüyor. Bu bağlamda Türkiye'nin uluslararası alanda konumunun güçlenmesi büyük önem arz ediyor.
Gerçekçi yaklaşım: Moskova ve Ankara'nın sunduğu örnek
Uluslararası kamuoyu Putin-Erdoğan görüşmesinin sonucunu sabırsızlıkla bekliyordu. Çünkü Soçi'de yapılan görüşmede Suriye sorunuyla ilgili önemli kararlar alınacaktı. Beklentiler genel anlamda doğrulanmış oldu. Medyada küresel çapta güç dengesini etkileyebilecek olayın gerçekleştiği yönünde haber geçti. Gerçekten, konunun önemini göz önünde bulundurduğumuzda onun etkisinin kalıcı olacağına hiçbir kuşku duyulmamaktadır. Bu bağlamda ortaya çıkan birtakım ilginç hususların jeopolitik açıdan değerlendirilmesi gerekiyor.
Öncelikle bazı güçlerin Orta Doğu'da bölge halklarına tehdit oluşturabilecek bir terör devletinin kurulması planlarının önüne geçildi. Bazı medya kuruluşları, bu devletin Kürtler'e ait olacağını yazıyordu. Fakat bu devlet olsa olsa yapay bir kuruluş olabilirdi. Üstelik bölgede Türkiye, İran, Suriye ve Irak'a karşı düşmanca bir tavır sergileyecek, Rusya ve Çin'le çatışmaya kalkışacaktı. Fakat açıkca söylemek gerekir ki Türkiye'nin fedakarlığı ve Donald Trump ile Vladimir Putin'in desteği sayesinde bu gizli plan fiyaskoyla sonuçlandı.
ABD Başkanı'nın bu plana karşı gelenler sırasında yer almasına şaşırmamak gerekir. Zira Trump, Obama yönetiminin yanlış politika izlediğini her fırsatta ifade ediyor, Suriye'de ve Irak'ta ABD ve PKK arasındaki müttefiklik ilişkisini yüz karası olarak nitelendiriyordu. Nitekim Başkan Trump da yeri geldikçe bu tür çirkin planların önüne geçiyor.
Ancak başlıca yük Türkiye'nin omuzunda kaldı. Ankara, siyasi irade ve devletin gücünü ortaya koydu. Türkiye'nin, iradesi doğrultusunda hareket eden ve kendi iradesini kabul ettirebilecek bir küresel güce dönüştüğü açıkca görülmektedir. Bu küresel jeopolitik sürecin geleceği açısından büyük önem arz ediyor.
Bu olay Suriye'nin gelecek kaderi açısından ciddi rol oynadı. Türkiye, gerçek anlamda Suriye'nin toprak bütünlüğünü Suriyeliler'e tekrar kazandırdı. Elbet, bu sürecin başarıya ulaşmasında Rusya'nın aktif desteği etkili rol oynadı. Beşar Esad'ı, bir lider olarak bu süreçte farklı bir yere koymak gerekir. Politik açıdan Esad'ın geleceği hala belirsizliğini koruyor. Şimdi Beşar Esad, İdlib'e rahat bir şekilde gidebiliyorsa, bunun için öncelikle Ruslar'a ve Türkler'e müteşekkir olması gerekir. Galiba, kendisi bu durumu gerektiği kadar idrak edemiyor, yahut gerçekliği kabullenmekte zorlanıyor. Her halde Esad, Şam'ın büyük bir bölümünü Türkiye ve Rusya'nın sayesinde kan dökmeden teröristlerden kurtarmayı başardı.
İran da bu süreçte kazananlar sırasında yer almaktadır. Tahran, bir anlamda Türkiye'yle ilgili belirsiz tutum sergilemesine rağmen, Soçi mutabakatını desteklediğini ve söz konusu anlaşmanın Suriye için sabitlendirici bir husus olduğunu bildirdi. Türkiye, bu aşamada da bir devlet olarak bölgede manevi ve ahlaki açıdan zirvede yer aldığını sergiledi.
Avrupa ülkeleri de kendi politikalarında birtakım düzeltmeler yapmaktadırlar. Türkiye'nin, ABD ve Rusya ile sorunları büyük bir güç olarak yoluna koyması Avrupa'da şok etkisine neden oldu. Fransa, Almanya ve Britanya, Türkiye-Suriye konusunda tehditkâr bir dille konuşmak yerine şimdi iş birliğinden söz etmeyi tercih ediyorlar. Söz konusu ülkeler Türkiye yönetimiyle biraraya gelmeyi de planlıyorlar. Zira Ankara, Suriye'de ortak projeler gerçekleştirmeye olanak tanıyan bir sürecin başlatıldığını beyan etti. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, uluslararası kamuoyunun elini taşın altına koyması gerektiğini belirtti. Bu ABD, Avrupa Birliği, Rusya, İran, Çin ve diğer büyük devletlerin 3 milyon mültecinin Suriye'ye geri dönmesine ve yerleşmesine yardım etmesi gerektiği anlamına geliyor. Türkiye, bu süreci yalnız şekilde hayata geçirmek zorunda değildir. İlginç bir şekilde, bu projelerde yer almak isteyenlerin sayısı da az değildir.
Çok kutuplu modele yönelik yeni jeopolitik yapılandırma
Bu gelişmeler bazında ABD'nin tutumu ilgi doğurmaktadır. Trump, Türkiye-Rusya mutabakatına yine olumlu tepki verdi. ABD Başkanı, bu konuda "Suriye'nin kuzeyinden iyi haberler geliyor" diye bahsetti. Türk Silahlı Kuvvetleri, harekatın durdurulduğunu beyan etti. Çünkü Soçi mutabakatı gereği teröristlerin, ön görülen bölgelerden 150 saat içinde çekilmesi lazım. Aksi takdirde Türk Silahlı Kuvvetleri, tekrar operasyon başlatacaktır. Rusya Cumhurbaşkanı basın danışmanı Dmitriy Peskov bu yönde demeçte bulundu. Peskov, bu durumla ilgili "YPG çekilmez ise Rus askeri polisi ve Şam'a bağlı birlikler geri çekilecek ve Türk Silahlı Kuvvetleri teröristleri ezip geçecektir" söyleminde bulundu. Amerikalılar'dan farklı şekilde Ruslar, gayet ciddi olduklarını, varılan anlaşmaya sadık kaldıklarını ispatladılar. Elbet, herkes bu gelişmelerden kendine göre bir ders çıkarıyor.
Kaydetmek gerekir ki 10 maddeden oluşan Soçi mutabakatında her şey açık ve net ifade edilmiştir. Suriye'nin toprak bütünlüğüne saygı duyulduğu anlaşmada özellikle vurgulanmıştır. Türkiye'nin sınırları yakınında terörün boy göstermesinin kabul edilemez olduğu ayrıca belirtilmiştir. Bu amaçla 30 kilometre genişlikte güvenli bölge oluşturuluyor (bazı bölgelerde 10 kilometre olacağı ifade ediliyorsa da söz konusu bölgelerde Rus-Türk ortak devriye birliklerinin kontrolü sağlaması ön görülüyör.) Türkiye ile sınır hattı boyunca bütün noktalardan YPG (aynı şekilde SDG) birlikleri 32 kilometre geride tutulacaktır. Teröristler, silahlarını devredip sivil hayata dönecekler. Nitekim gerçek anlamda Suriye'nin federal yapıya ve özerk bölgelere bölünmesi tehlikesi ortadan kalkmış oluyor. Rusya ve Türkiye, Suriye'nin bütünlüğünün garantörü olacaklardır.
Bu hususu göz önünde bulunduran bazı analistler Amerika'nın, Türkiye ile silahlı karşıdurmaya bile gidebileceğini ifade ediyorlardı. Özellikle Mike Pompeo, böyle bir ihtimalın mümlünlüğüne işaret etmişti. Fakat Savunma Bakanı Mark Esper, ABD'nin Türkiye gibi önemli bir stratejik ortağıyla savaşmayacağını, bunu hiç düşünmediğini açık şekilde beyan etti. Türkiye, yıllarca teröre karşı mücadelede ABD'nin yanında yer aldı. Trump'ın az önce vurguladığımız ifadesini de buraya eklediğimizde Ankara'nın bundan memnuniyet duyduğunu anlayabiliriz. Washington'un artık Suriye'de kökten dinci grupları savunmak istemediği görülmektedir.
Bu hususlar özellikle büyük önem arz ediyor. Türkiye, gerçek anlamda dünyanın iki büyük gücünün Suriye konusunda ortak tutum sergilemesini sağlamayı başardı. Şimdi Suriye'nin geleceğiyle ilgili atılması gereken adımların sırası geldi. Ayrıca Türkiye için Rusya'nın verdiyi vaadleri yerine getirmesi önem arz ediyor. Gazetecilerin bu konuda sorularını yanıtlayan Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, eger vaadler yerine getirilmezse Türkiye'nin askeri operasyonları tekrar başlatabileceğini açık şekilde belirtti. Ancak Putin, bölgenin teröristlerden arındırılacağını ve onların Suriye ordusu sıralarına katılmalarının önüne geçileceğini kararlı bir şekilde ifade etti.
Göründüğü üzere, Türkiye'nin aktif girişimi kısa sürede küresel ve bölgesel alanda jeopolitik açıdan güç dengesinin önemli ölçüde değişmesine neden oldu. Türkiye, bu girişimi sonucunda Orta Doğu konusunda önemli söz sahibine dönüştü. Ankara'nın ABD ve Rusya arasında manevra imkanlarının tükenmiş olduğunu dile getirenler şimdi yaşananları suskunlukla izliyorlar. Ayrıca birtakım asılsız argümanlara dayanarak, Türkiye'nin büyük güçlerden birinin yanında yer almak için uğraştığını söyleyenler de yanlış düşündüklerini anlamış oldular. Türkiye, dünya çapında kararlı bir tutum sergileyen ve bu tutumunu kabul ettiren güçlü bir devlet olduğunu sergiledi. Bu sürecin zamanla ivme kazanacağı düşünülüyor.
Türkiye'nin çok kutuplu dünyanın kurulmasına sağladığı ciddi katkıların idrak edilişi az önce kaydedilen hususların diğer jeopolitik boyutlarını oluşturuyor. Rusya'yla bu yönde ortak faaliyetin önemli sonuçlarından biri de ekonomi alanında yapılan iş birliğinde ifade edilmiştir. İki ülke arasında ticaret hacminin 100 milyar dolara ulaştırılması kararlaştırıldı ve bu yönde imzalar atıldı. Türkiye ile Rusya, ikili ticaretin milli para birimleri üzerinden yapılması konusunda da anlaştı. Bu da iki ülkenin mali açıdan diğer seçenekleri de kullanmaya özen göstermesinin göstergesidir.
Böylece Erdoğan'ın Soçi ziyareti tarihi öneme sahiptir. Bu ziyaret sırasında Türkiye açısından önemli ölçüde jeopolitik ağırlık kazanılmasının yanı sıra Orta Doğu'da yıllarca ciddi bir tehdit oluşturan sorunun çözümüne yönelik etkili bir adım atıldı. Bu iki hususun uyumlu bir şekilde gerçekleşmesi Türkiye diplomasisinin tarihi başarısıdır. Kuşkusuz, Türkiye'nin bu başarısından bölge halkları tüm alanlarda önemli ölçüde faydalanacaktır.
Bu bağlamda Ermenistan gibi saldırgan bir politika izleyen ülkelerle ilgili de gerekenin yapılması süreci zamanla başlayabilir. Şimdi Erivan'dan hiçbir ses yok. Oysa Ermenistan'da Türkiye'yi tüm dünyayla karşı karşıya koymak için uğraşıyorlardı. Fakat ABD ve Rusya, Türkiye'nin kendileri için büyük güç ve güvenilir ortak olduğunu ispatladılar. Ermeniler'in çirkin planlarının dibe vurmasına çok az kaldı. Bu Soçi mutabakatının da ardından açıkca görülüyor.
Newtimes.az
Macron Fransası ve Doğu Akdeniz siyaseti
Dünya barışı kavramının uluslararası arenadaki mevcut kargaşa içerisinde unutulduğunu ve yerini ne olursa olsun kazanma hırsının aldığını müşahede ediyoruz.
Daha...