Avrupa Birliği'nin (AB) Doğu Ortaklığı programının 10. yıl dönümü dolayısıyla düzenlenen etkinlikler çerçevesinde devlet ve hükümet başkanları zirvesi gerçekleştirildi. Bu programın gerçekleşmesi hiç de kolay olmuyor. Zira jeopolitik açıdan birtakım karışık zorluklar meydana geliyor. Programın kendisinde de bazı konulara ilişkin belirsizlikler görülmektedir. Bunun dışında Ermenistan'ın, bu program çerçevesinde AB ülkelerini oyalamağa çalışması olumsuz tepkiye neden oldu. Oysa Azerbaycan, asosyatif üyeliğin eksik yönlerini somut verilerle ispatlayarak kendi iş birliği modelini hazırlamıştır. Brüksel, bu teklifi kabul etti. Şimdi bu yönde görüşmelerde sona yaklaşıldı. Tüm bu gelişmeler bazında zirvede kabul edilen belgeyle ilgili Ermenistan ve destekcileri, yeni bir çirkin kampanya başlatmak girişiminde bulundular. Asılsız iddialara göre AB, Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü tanımak istemediği için Bakü, nihai belgeye onay vermedi. Fakat işin aslı tamamen farklıdır.
Milletlerin tarihte yeri ve rolu, karışık siyasi ortamda sorumluluğu üstlenerek ülkesinin kaderinde önemli rol oynayan, ilerici görüşleri ve üstün yönetim becerisiyle istikrarlı ve dayanıklı devlet yönetimi geleneği oluşturan liderin fevkalade misyonu yerine getirmesini gerektirir. Tanrı'nın armağanı olan bu tür seçkin liderler, milletlerinin yüz yıllarca gelişen yönetim düşüncesi, siyasi görüş ve ulusal değerleri doğrultusunda elverişli yönetim şekli ve siyasi veraset geleneği oluşturuyorlar. Ruslar için böyle deha Büyük Petro, Amerikalılar için George Washington, ingilizler için Winston Churchill, Almanlar için Otto von Bismarck, Fransızlar için Charles de Gaulle, Çinliler için Mao Zedong, Türkler için Mustafa Kemal Atatürk, Azerbaycanlılar için ise Haydar Aliyev'dir.
Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in başkanlığıyla yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında 2019 yılının ilk üç ayında sosyoekonomik kalkınmanın sonuçları ve ileriki dönemde yapılması gereken görevler masaya yatırıldı. Toplantıda uzun bir konuşma yapan devlet başkanı, net veriler doğrultusunda yılın ilk üç ayında elde edilen başarılara değindi. Sosyoekonomik reformların gerçekleştirilmesi sonucunda vatandaşların yaşam seviyesinin iyileştirilmesi net rakamlarla ifade edildi. Bu bağlamda Azerbaycan'da yapılan reform sürecinin başlıca hususlarına vurgu yapıldı. Devlet başkanı, Azerbaycan'ın uluslararası ilişkileri ve dış politikanın Ermenistan-Azerbaycan Yukarı Karabağ sorunu ile ilgili bölümüne de özellikle yer verdi. Bütün bu gelişmelerin jeopolitik analizinin yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
Pekin'de "Bir Kuşak, Bir Yol" projesiyle ilgili ikincisi düzenlenen Uluslararası İş Birliği Forumu'nun sona ermesinin ardından analizler yapılmakta ve ön görüler ifade edilmektedir. Çeşitli ülkelerin bu küresel projeye katılım oranının da farklı düzeyde olduğu görülüyor. Girişimin önemli katılımcılarından birisi olan Azerbaycan'ın bu projede önemli yeri bulunuyor. Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in Forum'a davet edilmesi ve konuşma yapması bazında Azerbaycan'ın soz konusu projede yer almasının birtakım nedenlerden dolayı önem arz ettiğini söyleyebiliriz. Aynı zamanda Azerbaycan'ın devlet başkanı ile Çin liderinin biraraya gelmesi ilginç jeopolitik hususları ortaya koymaktadır. Tüm bu gelişmeler bazında Azerbaycan Cumhurbaşkanı'nın Forum'a katılmasının jeopolitik analizine değinmeğe karar verdik.
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Washington'da örgütün 70. kuruluş yıl dönümü etkinliklerinde Azerbaycan'a ilişkin ilginç söylemlerde bulundu. Stoltenberg'in ifade ettiği tezleri analiz eden politika uzmanları, NATO'nun Azerbaycan ile ilişkileri derinleştirmek istediği kanaaetindedirler. Gerçekten Milli Lider Haydar Aliyev'in temelini oluşturduğu Azerbaycan-NATO iş birliği verimli bir şekilde hızla gelişiyor. Bu süreç iki tarafın da isteği doğrultusunda devam ediyor. Bölgedeki büyük devletlerin çıkarlarının sağlanmasına özellikle dikkat ediliyor. Güney Kafkasya'daki diğer devletlerden farklı olarak Azerbaycan'ın NATO yönünde attığı hiçbir adım konşularının rahatsızlığına neden olmamaktadır. Fakat Ermenistan, bu durumdan da yapay şekilde yararlanmağa çalışmaktadır. Ermenistan yönetimi, Azerbaycan'ın NATO ile iş birliği yürüttüğü için kendisinin de Kuzey Atlantik Anlaşması İttifakı'yla ilişkiler kurduğunu ifade ediyor. Bu husus Ermenistan'ın bağımsız şekilde politika yürütemediğini bir kez daha onaylıyor. Ermenistan, hep diğerlerinin hareketlerine ''alternatif'' olarak kararsız biçimde adımlar atıyor. Bu gelişmeler bazında Azerbaycan-NATO ilişkilerinin birtakım özelliklerine değinmeğe karar verdik.
NATO'nun 70. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla ABD başkentinde ihtişamlı kutlamalar yapıldı. Jübile etkinlikleri gürültülü açıklamalar eşliğinde gerçekleşti. Üye devletler arasında görüş ayrılığı çerçevesinde birtakım olaylar da yaşandı. Politika uzmanları, bu olaylar doğrultusunda analizler yapıyor ve tahminlerde bulunuyorlar. Özellikle ABD-Türkiye ilişkileri konusunda yorumlar yapılmaktadır. Fakat bu konuda önemli bir husus dikkate alınmıyor: Amerika, genellikle NATO üyeleriyle zıtlık içindedir. Fransa ve Almanya'nın, bağımsız Avrupa Ordusu oluşturulması tezini gün ışığına çıkarması tam da bu hususla ilişkilendirilmektedir. Bu gelişmeler bazında Amerika'nın, Türkiye'ye karşı asılsız iddialarının temel yapısını anlamak mümkündür. Diğer yönden, bu noktada Rusya faktörünü de dikkate almak gerekir. Bütün bu hususların yanı sıra NATO'nun 70. kuruluş yıl dönümü bazında büyük devletler arasında jeopolitik ilişkilerin önemli yönlerini detaylı biçimde ele almağa karar verdik.
Modern dönemde bağımsız politika yürütmek asla kolay olmamaktadır. Günümüzde küresel çapta zıtlıklarla dolu bir jeopolitik süreç yaşanıyor. Büyük devletler kendi çıkarlarını sağlamak için güç kullanmaktan kaçınmıyorlar. Bu durumda uluslararası hukuk kurallarının ihlalleri yapılabilir ve uluslararası örgütlerin iradesi dikkate alınmıyor. Böyle bir ortamda bağımsızlıklarını sağlamış ülkelerin dış politikayı hangi prensipler doğrultusunda oluşturması konusu büyük önem taşır. Ayrıca bağımsızlığını yeni kazanan devletlerin dış politikanın yönünü belirledikleri artık birkaç yıl oldu. Azerbaycan'ın dış politikasında başlıca prensip neden oluşuyor? Günümüzde bu prensiplerin gözetilmesi ne kadar mümkün olabilir? Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Real Televizyonuna verdiği röportajda bu tür soruları detaylı biçimde cevapladı.
ABD Başkanı Donald Trump'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton'un, 29 Ocak'ta Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinin ardından siyaset camiasında ve politika uzmanları arasında büyük bir hareketlilik yaşanıyor. ABD'nin Güney Kafkasya politikasında ne türlü değişikliğin yapıldığına ilişkin tahminlere sık sık rastlanıyor. Bu olaydan birkaç gün önce John Bolton'un, Nikol Paşinyan'ı da telefonla araması ilgi doğuruyor. Ermenistan Başbakanı, telefon görüşmesi sırasında ciddi konulara değinmediklerini belirtse de Ermeni politika uzmanları buna inanmıyorlar. Paşinyan'ın bazı hususları gizli tuttuğu düşünülüyor. Bunun yanı sıra John Bolton'un, Paşinyan'la bölgesel konuları, özellikle Yukarı Karabağ sorununu ele almağa gerek duymadığı izlenimi oluşuyor. Bolton'un, bu konuyu başlıca olarak Azerbaycan ile ele almağa özen gösterdiği anlaşılıyor. Bu gerçeklik bazında John Bolton ile İlham Aliyev arasında yapılan görüşmede ele alınan konular jeopolitik önem taşıdığı için bu hususa detaylı değinmek ihtiyacı duymaktayız.
Büyük devletlerin iş birliği sadece ulusal sınırlarla kısıtlı kalmamaktadır. Bu devletler, büyük jeopolitik alanda gelişmelerin hareketliliğini etkileyebilirler. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Moskova ziyareti bu bağlamda ele alındığında ilginç sonuçlara varılabilir. İki büyük devlet neredeyse tüm konularda iş birliğinin gelişmesine ilişkin mutabakat sağladı. Bu ise kapsamlı konularda beraber faaliyet yürütmek anlamına geliyor. Doğal olarak bu bağlamda akıllara önce Suriye meselesi gelir. Suriye konusunda Putin'le Erdoğan, faydalı fikir alışverişi yaptı, somut anlaşma sağlandı. İki devlet başkanı, Suriye'nin kuzeyinde güvenli bölge oluşturulması, teröre karşı ortak mücadele, istikrarın sağlanması, İdlip, Menbiç konuları, askeri alanda iş birliği ve diğer konularda ortak görüş sergiledi. Bu bazda ticaret, üretim, turizm, nükleer ve enerji alanlarında iş birliğini genişlendirmeğe ilişkin mutabakat sağlanması güncel konulardan biri olarak görülüyor. Aynı zamanda Türkiye ile Suriye arasında 1998 yılında imzalanan ve Adana Anlaşması olarak tarihe geçen anlaşmanın tekrar gündeme taşınması büyük önem arz ediyor.
Günümüzde küresel jeopolitik düzeyde karışık ve risklere sık sık rastlandığı süreç yaşanıyor. Bu süreç tüm dünyada farklı alanlarda belirsizliklere neden oluyor. Politika uzmanları, tüm insanoğluna fayda verebilecek iş birliği formatlarının gerekliliğini özellikle kaydediyorlar. Bu bağlamda Rusya-Türkiye-Azerbaycan işbirliği formatı politika uzmanlarının büyük ölçüde ilgisini çekiyor. Söz konusu devletler karışık jeopolitik bölgede bulunuyorlar. Rusya ve Türkiye büyük devletler olarak dünya politikasını etkilemek gücüne sahipler. Azerbaycan, Güney Kafkasya'da lider devlet olarak bağımsız politikasını kararlı biçimde yürütüyor. Bunun yanı sıra Rusya'da ve Azerbaycan'da zengin enerji rezervleri bulunuyor. Bu nedenle söz konusu üç ülkenin iş birliği yapması bölgesel ve küresel kapsamda jeopolitik önem arz etmektedir. Bu bağlamda birtakım önemli hususları ele almak gereksinimi duymaktayız.
Macron Fransası ve Doğu Akdeniz siyaseti
Dünya barışı kavramının uluslararası arenadaki mevcut kargaşa içerisinde unutulduğunu ve yerini ne olursa olsun kazanma hırsının aldığını müşahede ediyoruz.
Daha...