ABD Başkanı Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton'un Ukrayna, Moldova, Belarus ve Polonya gezisinin analizi henüz sona ermeden Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri Nikolay Patruşev, Azerbaycan'ı ziyaret etti. Analistler, Patruşev'in Bakü ziyaretinin de John Bolton'un Doğu Avrupa gezisi kadar beklenmedik olduğu yönünde değerlendirmelerde bulunmaya çalıştılar. Konu Patruşev'in Ağustos'ta Ermenistan ziyareti bağlamında özellikle ilgi doğurmaktaydı. Avrasya coğrafyasında ciddi jeopolitik rekabet içinde bulunan iki super gücün güvenlik konularından sorumlu iki önemli yetkilisinin jepolitik açıdan hassas bölgelere ziyaretleri soz konusu olunca bu tür kıyaslamaların yapılması da sıradan bir husus olarak görülemez. Söz konusu iki yetkili ziyaretleri sırasında nasıl bir teklif götürdüler? Bolton ve Patruşev genel anlamda güvenlik konularına önem verdiklerini ifade ettiler. Fakat bu ifadelerin arkasında hangi faktörlerin durduğu merak ediliyor. Özellikle Patruşev, ziyareti sırasında hangi hususları ele alabilirdi? Bu tür sorular üzerine kapsamlı bir analiz yapmaya karar verdik.
Artık birkaç yıldır analistler Avrupa Birliği'nde (AB) olumsuz eğilimlerin hızlı bir artışa geçtiği yönünde söylemlerde bulunuyorlar. Örgütün çökebilmesi ihtimaline de yer veriliyor. Brexit örneği bu bağlamda sık sık hatırlatılıyor. Brexit'in diğer ülkelerin de AB'yi terketmesine yol açacağı yönünde ifadelere de rastlanıyor. Bu hususlar bazında AB'nin geleceğiyle ilgili olumlu bir stratejinin hazırlanması ilginç gözüküyor. Söz konusu plan 2024 yılına kadar AB'nin gelişme istikametlerini barındırıyor. AB'nin belirli alanlarda daha hızlı gelişme kaydedeceği söyleniyor. Bu söylemlerin gerçekten ne kadar başarılı olacağını şimdiden söylemek zordur. Fakat söz konusu planda AB üyesi olmayan, kendisiyle iş birliği yapılan ülkelerle de ilgili bazı hususların yer alması söz konusu belgeye duyulan ilgiyi önemli ölçüde artırıyor.
ABD Başkanı Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton'un Ukrayna, Moldova, Belarus ve Polonya gezisinin şeması görünüm ve şekil olarak Z harfina benziyor. Bu nedenle bazı analistler şu hususu Zorro filmleriyle de ilişkilendiriyorlar. Yani Amerikalı yetkili, söz konusu ziyareti sırasında mecaz anlamda bir Zorro damgası vurdu. Fakat bu söylenenler dışarıdan bakıldığında böyle görünebilir. Müzakerelerin asıl içeriğinin analizi Bolton'un umduğu şekilde görüşmeler gerçekleştiremediğini ortaya koymaktadır. Bolton, özellikle Minsk'te hayal kırıklığı yaşadı. Belarus Cumhurbaşkanı Aleksandr Lukaşenko'yla neredeyse hiçbir konuda mutabakat sağlanamadı. Kiev ve Kişinev'de ise bir hayli derecede ortak tutum oluşturuldu. Bunun yanı sıra John Bolton, Varşova'da Ukrayna, Belarus ve Polonyalı temsilcilerle tekrar bir araya gelip bölgesel güvenlik konularını görüştü. Polonya'daki görüşmelerin Ukrayna-Moldova-Belarus müzakerelerinin bir bakıma devamı nitelikte olduğu anlaşılıyor.
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Washington'da örgütün 70. kuruluş yıl dönümü etkinliklerinde Azerbaycan'a ilişkin ilginç söylemlerde bulundu. Stoltenberg'in ifade ettiği tezleri analiz eden politika uzmanları, NATO'nun Azerbaycan ile ilişkileri derinleştirmek istediği kanaaetindedirler. Gerçekten Milli Lider Haydar Aliyev'in temelini oluşturduğu Azerbaycan-NATO iş birliği verimli bir şekilde hızla gelişiyor. Bu süreç iki tarafın da isteği doğrultusunda devam ediyor. Bölgedeki büyük devletlerin çıkarlarının sağlanmasına özellikle dikkat ediliyor. Güney Kafkasya'daki diğer devletlerden farklı olarak Azerbaycan'ın NATO yönünde attığı hiçbir adım konşularının rahatsızlığına neden olmamaktadır. Fakat Ermenistan, bu durumdan da yapay şekilde yararlanmağa çalışmaktadır. Ermenistan yönetimi, Azerbaycan'ın NATO ile iş birliği yürüttüğü için kendisinin de Kuzey Atlantik Anlaşması İttifakı'yla ilişkiler kurduğunu ifade ediyor. Bu husus Ermenistan'ın bağımsız şekilde politika yürütemediğini bir kez daha onaylıyor. Ermenistan, hep diğerlerinin hareketlerine ''alternatif'' olarak kararsız biçimde adımlar atıyor. Bu gelişmeler bazında Azerbaycan-NATO ilişkilerinin birtakım özelliklerine değinmeğe karar verdik.
NATO'nun 70. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla ABD başkentinde ihtişamlı kutlamalar yapıldı. Jübile etkinlikleri gürültülü açıklamalar eşliğinde gerçekleşti. Üye devletler arasında görüş ayrılığı çerçevesinde birtakım olaylar da yaşandı. Politika uzmanları, bu olaylar doğrultusunda analizler yapıyor ve tahminlerde bulunuyorlar. Özellikle ABD-Türkiye ilişkileri konusunda yorumlar yapılmaktadır. Fakat bu konuda önemli bir husus dikkate alınmıyor: Amerika, genellikle NATO üyeleriyle zıtlık içindedir. Fransa ve Almanya'nın, bağımsız Avrupa Ordusu oluşturulması tezini gün ışığına çıkarması tam da bu hususla ilişkilendirilmektedir. Bu gelişmeler bazında Amerika'nın, Türkiye'ye karşı asılsız iddialarının temel yapısını anlamak mümkündür. Diğer yönden, bu noktada Rusya faktörünü de dikkate almak gerekir. Bütün bu hususların yanı sıra NATO'nun 70. kuruluş yıl dönümü bazında büyük devletler arasında jeopolitik ilişkilerin önemli yönlerini detaylı biçimde ele almağa karar verdik.
NATO ve Rusya'nın üst düzey askeri yönetiminin küresel güvenlik konularını Azerbaycan başkentinde görüşmesi artık bir geleneğe dönüştü. ABD Avrupa Kuvvetleri ve NATO Müttefik Kuvvetler Harekat Komutanı Curtis Scaparrotti ve Rusya Federasyonu Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı Valeriy Gerasimov'un tekrar Bakü'de bir araya gelmesi bu yüzden normal kabul edildi. Generaller, dünyada yaşanan askeri konuları ele aldılar. Rusya, NATO kuvvetlerinin sınırlarına yaklaşmasından duyduğu rahatsızlığı ifade etti. Ayrıca Ukrayna, Balkan ve Orta Doğu'da askeri-siyasi durumun oluşturduğu riskler de görüşüldü. Politika uzmanları, böyle önemli bir görüşmenin Bakü'de düzenlenmesinin siyasi, jeopolitik ve askeri açıdan nedenlerini açıklamağa çalışıyorlar. Bu konuda en kapsamlı değerlendirmeyi Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev yaptı. Devlet başkanının değerlendirmesi bağlamında Bakü görüşmesinin jeopolitik önemine değinmek istedik.
Ankara'nın Rusya'dan hava savunma sistemlerinin satın alınmasına ilişkin beyanatından sonra bazı çevrelerde rahatsızlık arttı. Özellikle, Birleşik Devletler ve Avrupalı müttefikleri itirazlarını dile getirdiler. Onlar hesap ediyorlar ki, Türkiye bu adımı ile NATO'nun savunma olanaklarını kısıtlar. Ancak bazı nedenlerden dolayı, aynı sistemleri Yunanistan, Bulgaristan ve Macaristan'ın satın alması göz ardı ediliyor. Uzmanlar, burada daha ciddi jeopolitik faktörlerin rol oynadığına inanıyorlar. Türkiye'nin büyük devlet olarak dünya çapında daha geniş konumda olması söz konusu. Ankara bölgenin büyük devleti olarak daha önemli jeopolitik statüye can atıyor. Bu bağlamda, Batı, onun attığı her adıma tepki veriyor. Fakat her ne olursa olsun, Türkiye güvenliğinin temini bakımını kendisinin gerekli gördüğü şekilde ve çerçevede sağlayacak ve sağlaması gerekiyor. Orta Doğu'da gergin bir jeopolitik mücadele olduğunu söylemek mümkündür. Sorunun bu tarafının analizi önemlidir.
Amerika'nın yeni yönetiminin tamamen farklı siyaset yürüteceği önceden tahmin ediliyor. Başkan Donald Trump`ın bazı devletlerin başkanları ile konuşmaları, belirli uluslararası meselelerle ilgili verdiği beyanatlar, ülke genelinde atmak istediği adımlar bu tür tahminlerin esaslı olduğunu ortaya koyuyordu. Bu süreçlerinlerin fonunda Amerika Devlet Başkanının Rusya Dışişleri Bakanından sonra Türkiye Cumhurbaşkanı ile yapacağı müzakerelerin içeriği büyük ilgi doğuruyordu. Washington'a Çin'den giden Recep Tayyip Erdoğan D.Trump`la görüşmeden üzüntülü kalmasa da, razı da görünmedi. Taraflar açık, somut konuşmuşlar. Türkiye Cumhurbaşkanı Trump`ın yeterince somut görüş bildiren, onu açık diyen bir siyasetçi olmasını ayrıca kaydetti. Ancak ilkesel tutum gösterisine gelince, örneğin, uzmanlar böyle bir hususa dikkat çektiler ki, tercüman Erdoğan'ın "terör örgütü YPG" kelimesini sadece "YPG" gibi ingilizceye çevirmiş. Bu demektir ki, Washington'la Ankara arasında Suriye'deki gruplarla ilgili görüş ayrılığı kalmaktadır. Küresel jeopolitik meselelerde de tarafların görüşlerinde farklılıklar vardır. İlk olarak Ortadoğu ile ilgili aralarındaki çelişkilerin keskinleşmesi gözlenilendir. Tüm bu gibi hususlar iki Başkanın yaptığı görüşmelerin analizini önemli kılıyor.
Suudi Arabistan'ın başkentinde Arap-İslam-Amerika zirvesi yapıldı. Etkinliğe dünyanın çeşitli ülkelerinin liderleri katıldı. Zirvede uluslararası terörle mücadele temel müzakere konusu oldu. Amerikan Başkanı Donald Trump konuşması sırasında bazı tezler ileri sürdü. Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı İdaresi Başkan Yardımcısı Novruz Mammadov bununla ilgili kendi röportajında kaydetti ki, aslında, ABD yönetiminin bütünüyle dış politikaya korrekteler etmesi söz konusudur. Aynı şekilde Donald Trump artık Amerika'nın diğer devletlere kendi yaşam tarzını yansıtmayacağını ve onlara yardım edeceğini açıkladı. Bu, tabii ki, ilginçtir, aynı zamanda, dikkate almak gerekir ki, onları gerçekleştirmek için güçlü siyasi irade gerekiyor. Çünkü şimdiye kadar büyük devletler terörle mücadelede çifte standartlara üstünlük verdiler. Önemlidir ki, zirveye Azerbaycan Cumhurbaşkanı da katıldı. Somut olarak, uygarlıklar, dinler ve kültürler arasında işbirliğinin somut modellerini Azerbaycan'ın Devlet Başkanı birkaç yıldır ileri sürüyor. Bunların dikkate alınması genellikle dünya için ciddi faydalar verebilirdi.
Ulusal para birimlerinin ABD dolarına göre değer düşüklüğü çeşitli alanları etkiliyor. İnsanların yaşam kalitesi düşüyor, bazı ülkelerde enflasyon derinleşiyor. Bu durumdan çıkış yolu aranıyor. Aynı şekilde Türkiye Rusya ve Çin'le ticareti ulusal para ile yapma kararı aldı. Uzmanlar bu değişikliğin jeopolitik dinamiği ciddi şekilde etkileyebileceğini vurguluyorlar. Bu olayların arka fonunda Ortadoğu'da askeri durum da daha gergin ve dramatik bir hal alıyor. Suriye'de durum hayli karıştı. Burada savaş şiddetleniyor, taraflar arasında amansız çatışmalar oluyor. Diğer yandan ise Irak'ta IŞİD`le mücadele güçleniyor. Fakat orada hem de terör gruplarından bazıları ek güç alıyorlar. Tüm bunlar bölgenin jeopolitik manzarasını yeterince karıştırıyor. Peki onların sonucu nasıl olabilir?
Macron Fransası ve Doğu Akdeniz siyaseti
Dünya barışı kavramının uluslararası arenadaki mevcut kargaşa içerisinde unutulduğunu ve yerini ne olursa olsun kazanma hırsının aldığını müşahede ediyoruz.
Daha...