Napoleon Bonapart'ın planladığı büyük işler arasında, XIX yüzyılın başlarında Rusya ile birlikte Hindistan'a sefer planı özel bir yere sahiptir. Bu son derecede gizli yürütülen proje, sonraları "fantastik, hayalî, gerçek dışı proje" olarak değerlendirildi. İngiltere'den farklı olarak Fransa, yeterli deniz kuvvetine sahip değildi. Fakat jeopolitik zekâlı Napolyon, Britanya İmparatorluğu'nun ("Dumanlı Albion") incisi olan Hindistan'ı ele geçirerek, ona "ölümcül" darbe vurmaya çalışıyordu. XVIII yüzyılın 90'lı yıllarının sonunda, beklenmedik Fransa devriminin ilkelerine nefret besleyen Rus İmparatoru I. Pavel'i bu projede kendine müttefik olarak buldu.
Yazar: Parvin Darabadi
SSCB'nin çöküşünden sonra Çin Halk Cumhuriyeti'nin potansiyel süper güç olma mücadelesi güçlü ve sürekli olmaya başladı. Bunun için tüm gerekenlere sahipti: Nüfus bakımından liderdi, ekonomisi dinamik şekilde gelişiyordu, küresel düzeyde uluslararası ticarete katılıyordu, artan altın rezervlerine sahipti. Dünyanın, dolayısıyla da ABD'nin finans sisteminin istikrarı birçok anlamda bunlara bağlıdır. Çin sayıca dünyanın en büyük ordusu, dev ve sürekli modernleşen nükleer silah potansiyeli, uzay teknolojileri alanında elde ettiği başarılarıyla gurur duyabilir.
Hazar Denizi'nin enerji rezervleri uğruna jeopolitik rekabet, 80'li yılların sonunda Güney Kafkasya'da yaşanan etnik sınır çatışmalarında kendini gösterdi. 90'lı yılların ortalarından itibaren karadan denize yayılıp, 20 Eylül 1994 tarihinde Bakü'de "Asrın Anlaşması" imzalandıktan sonra daha somut çizgiler aldı. Güney Kafkasya ve Hazar ülkeleri "Hazar satranç tahtası"nda dünyanın ve bölgenin büyük devletleri tarafından yürütülen "jeopolitik oyun"a katılmaya başladı. Önceki yüzyıllarda olduğu gibi, bugün de dünyanın ve bölgenin büyük devletlerinin doğrudan jeopolitik çıkarlarının merkezinde, Hazar bölgesinde çok önemli coğrafi konumda bulunan Azerbaycan Cumhuriyeti yer alır.
Hazar ve Karadeniz arasında bulunan ve Orta Asya'nın "jeopolitik anahtarı" olan Kafkasya, halen jeopolitik olarak aktif bölgedir ve önemli jeostratejik rol oynar, çünkü bu bölgede kontrolün ele geçirilmesi, kuzeyden Büyük Orta Doğu'ya, Basra Körfezi ve Akdeniz'in doğusuna; güneyden ise Güney Rusya'nın düzlüklerine çıkıyor. Hazar Denizi havzasına gelince, bu bölge yüzyıllardır Orta Avrasya jeopolitikasında yaşanan askeri-siyasi ve sosyo-ekonomik süreçlerde önemli rol oynamıştır. XVIII yüzyıldan itibaren Hazar bölgesi, Merkezi Avrasya'nın ekonomik ve askeri-siyasi açıdan önemli bu bölgesi üzerinde kontrolü ele geçirmeye can atan büyük ve bölgesel devletlerin şiddetli jeopolitik rekabet konularından biriydi.
20`nci yüzyılın ikinci çeyreği jeopolitik ve jeoekonomik açıdan dünyanın en önemli bölgelerinden biri olan Kafkasya civarında jeostratejik rekabetin keskinleşmesi ile karakterizedir. Bu, dünyanın bu bölgesinde önceki iki yüzyılda cereyan eden jeotarihi sürecin mantıki uzantısı olmuştur. Tesadüf değildir ki, Alman jeosiyasetinin klasiği Karl Haushofer Kafkasya'yı tarihte ünlü çatışma bölgeleri olan Bosfor, Cebelitarık, Süveyş kanalı ve yirminci yüzyılın diğer tartışmalı bölgeleri ile birlikte "kıtaların sınırlarında savaş bölgesi" saflarına dahil etmiştir.
Bilindiği gibi, "medeniyetler çatışması" teorisi ABD'nin Harvard Üniversitesi bilim adamı Samuel Huntington tarafından işlenmiş ve ilk kez 1993 yazında onun "The Clash of Civilizations?" (Medeniyetler çatışması?) başlıklı makalesinde Amerika'nın prestijli dergisi olan "Foreign Affairs"te basılmıştır. Sonraları bu makale kitap şeklinde ("The Clash of Civilizations and the Remaking of World Order" (New York: Simon & Schuster, 1996) çıkmıştır. Huntington'ın görüşlerine göre, modern dünyanın yüzünü Batı, Konfuçyüsçülük, Japon, İslam, Induizm, Slav-Ortodoks, Latin Amerika uygarlıkları ve bir de, muhtemelen, Afrika uygarlığı şekillendiriyor. Yaşadığımız 21`inci yüzyılda medeniyetler çatışması dünya siyasetinin önde gelen unsuru olacaktır.
21`inci yüzyılın başlarına yakın büyük devletlerin kara kıtalarda öncelikleri saptandıktan sonra Arktikyanı ülkelerin bu buzullar kıtasına artmakta olan ilgisi meselesi güncellendi. Bu, sadece Arktik`in gezegenin bütün kuzey yarım küresini kontrol altında tutmaya olanak veren jeostratejik konumu ile değil, hem de onun dev hidrokarbon ve biyolojik kaynakları ile ilgilidir. Sadece şunu vurgulamak yeterlidir ki, dünyadaki petrol rezervlerinin %13`ü Arktik Okyanusu bölgelerindedir...
Artık 60 yıldır, büyük devletlerin nükleer çatışması tehlikesi "Demokles`in kılıcı" gibi insanlığın başı üzerinde asılmıştır. "Soğuk savaş" döneminde ABD ile SSCB arasında nükleer savaş başlasaydı, dünya 13 dakika içinde yok edilebilirdi. Bu nedenle "soğuk savaş" döneminde Amerika Birleşik Devletleri nükleer başlıklı füzelerini ilgili emirden sonra 3-4 dakika içinde bırakmaya hazır durumda tutuyordu. SSCB'de de aynı manzara gözlemlenmektedir. Sadece nükleer pariteti ve...
21`inci yüzyılın başlarına dünya birliği çözümlenmemiş ciddi sorunlarla çıkageldi. Onların arasında patlamaya yol açabilecek ve insanlığın yaşayıp sağ kalmasını tehdit eden sorunlar daha çok kendini göstermektedir. Bunlar ilk önce ekolojik, demografik ve onlarla sıkı bağlı olan gıda sorunlarıdır. Kitlesel açlık, doyunca yememek bu veya diğer şekilde Afrika, Asya ve Latin Amerika'nın tüm gelişmekte olan ülkelerine değinmiştir. Sosyal olay gibi açlık insanlığa tarih boyunca eşlik etmiş, 21`inci...
Yirminci yüzyılın son on yıllıklarında çok sayıda kendini yöneten ve devlet statüsü davasından olan, fakat bu kalitede dünya birliği tarafından tanınmayan toprakların oluşması sonucunda dünyada mevcut olan devletler sistemi tamamen erozyona maruz kaldı. Potansiyel olarak tehlike arz eden pat durumu oluştu. Çatışma uzmanların hesaplamalarına göre, şu anda mevcut olan iki yüzden fazla devletin bölünməsi sürecinin önü alınmazsa, 21`inci yüzyılın...
Macron Fransası ve Doğu Akdeniz siyaseti
Dünya barışı kavramının uluslararası arenadaki mevcut kargaşa içerisinde unutulduğunu ve yerini ne olursa olsun kazanma hırsının aldığını müşahede ediyoruz.
Daha...